Aslında sizinle paylaşmak istediğim Bozcaada, Mardin, Antep fotograflarım vardı. Bir türlü onlara sıra gelemedi. Ama nihayet gidebildiğim Batı Karadeniz' in dumanı üstündeyken anlatayım dedim.
Dogrusu bir bahar daha beklemek istemedim. Başak' çığım da sağolsun hadi gidelim deyince başladık plan yapmaya. Tarih belli 28- 31 Ekim. Arabayla kafamıza göre takılarak mı gitsek yoksa adamakıllı bölgeyi tanıyan bir rehberin peşine mi takılsak? Baktık tur fiyatları uygun. Kendimiz gitsek ayarlamamız gereken bir sürü kalem, zaman da kısıtlı; biz de kendimizi Anıtur' un ellerine teslim ettik. Safranbolu - Sinop - Amasra... Heyecanla topladık çantaları. Şu ara mevsimde zorlanıyor insan çantaya ne koyacağına. Meteoroloji hep yağmur veriyor :( Neyse moral bozmak yok. Belli olmaz böyle şeyler...
28 Ekim akşamı çıktık yola Dolmabahçe' den. Artık tur otobüsleri oradan kalkıyormuş. Deli yağmur ve fırtına var İstanbul' da. Köprüde de kaza olmuş. Neyse biraz trafikten sonra Kadıköy' de asıl aracımıza bindik, artık yoldayız.
Otobüste çoğunluk bayan. 43 kişide 8 erkek kalanı bayan. Sanırım çok komik olacak:))
Yan koltuğumuzdaki, sonradan emekli öğretmen olduğunu öğrendiğimiz bayan, rehberi çağırıp; " Ne kadar az genç var, hep bizim gibi molozları mı topladınız buraya acaba?" diye sorunca tahminimizde haklı çıktık:)
Sabah 6' da Kurşunlu Termal Otel' deydik. 7 buçuk kahvaltı, 8'de Safranbolu' ya yolalmaya başladık. 2 saat sürdü yol. Hava yağmurlu ama çok şiddetli değil. Arada makinayı montuma saklıyorum ama çekebiliyorum:) Maket gibi evler, taş yollar, sanki bir film setinde falanım. Biraz gezdik sonra Yemeniciler Arastası' nda ( hediyelik eşyaların satıldığı çarşı) serbest zaman. Türk kahvesi zamanı. Arasta' nın ortasında otantik bir yerde dut şerbetleri eşliğinde bakır cezvelerle geldi kahvelerimiz. Sonra kent müzesi, çamaşırhane ve sokaklar gezildikten sonra öğle yemeği saati. Yine otantik bir yer; ayran ve bükme. Bükme bir çeşit pide, içinde kıyma ve pazı var.
Sırada Sipahioğlu Konağı... Sahipleri konağı gezi evi haline getirmişler. Turistlere Safranbolu Evi' ni anlatıyor bizzat kendisi.
Bugün otel olarak hizmet veren Cinci Han da gezildikten sonra sıra alışverişte. Lokum almadan eve dönecek değiliz. Safrantat' a giriyoruz. Üst kata alıyorlar bizi. Sedirlerle çevrili koca bir mekan. Oturuyoruz, sanki misafirlikteyiz gibi kolonya, çay ve lokum ikram ediliyor. Projeksiyonda Safranbolu belgeseli izliyoruz. Bu hizmet çok hoşuma gitti doğrusu:) Sonra otele dönüş.
Akşam müzik eşliğinde yemek. Ama çok yoruldık. Zaten yolda da hiç uyumadım. Lobide bir kahveden sonra uyumaya... Termal olduğu için yerden ısıtmalı odalar. Biraz fazla sıcak... Neyse... Biz yarın Sinop' a gidiyoruz. Erken kalkacağız. Yarın akşam Sinop' ta konaklayacağız. 4 saat yol ama olsun sarı, yeşil ve inşalllah mavi gökyüzünü seyrederek yol alacağız. Ilgaz Dağına da uğrayacakmışız. Kar vardır, supper. Bir de turda olmamasına rağmen rehberimiz bize sürpriz yaptı; Kastamonu' ya da girecekmişiz. Yaşasın, harika bir gün olacak. Sinop' ta mantı yiyeceğiz, akşam da balık; arkadaşlarım öyle dedi:)
Devamı? Sonra:) Peki fotoğraf? O kadar çok ki ama gelecek... Önce Safranbolu...