Fatih Sultan Mehmet Amasra' yı görünce bu sözleri. Sultan, Bakacak Tepesi' nden gördüğü manzara karşısında yanında olan Lala' ya " Dünyanın göz bebeği bu mudur, Lala?" der.
Adını Kraliçe Amastris' den alan, bir yarımada iki ada üzerine kurulmuş bir sahil kasabası Amasra. Bu tura gitmek istememin başlıca sebebiydi. O yüzden çok heyecanlıydım. Sabah güzelce kahvaltımızı ettikten sonra biraz zamanımız vardı. Sinop' a veda etmeden sahilde kısa bir yürüyüş yaptık, temiz havayı şöyle ciğerlerimize çektikten sonra yola koyulduk. Dağlrdan, tepelerden, virajlı yollardan sonra BAKACAK TEPESİ' ne vardık.
Amasra' yı tepeden görebiliyorsunuz Bakacak' tan. Küçük de bir pazar kurulmuş; köylüler mahsüllerini, ev yapımı reçellerini satıyorlar. Sonra aşağı iniyoruz. Önce balık ve Amasra' nın meşhur 20 malzemeli salatası... İstikamet Çeşm-i Cihan...
Harika bir manzara eşliğinde yemeğimizi yedikten sonra bir de ballı cevizli yoğurtunun tadına baktık. Ama ekşi tatlı bir arada sanırım bana göre değil.
Sokaklarında dolaştıktan sonra kaleye gittik. Karşımızda Tavşan Adası... Sıra Çekiciler Çarşısında... Eskiden el yapımı ahşap eşyalar falan satılırmış ama Çin Amasra' yı da ele geçirmiş. Koyda küçük bir tekne turundan sonra Devrek' e doğru yol alıyoruz. Uğramamız gereken bir baston atölyesi var. Çelebi Bastonları...
Baston Kızılcık ağacından yapılırmış. Tutacak yeri de manda boynuzundan olurmuş çünkü manda boynuzu mikrop barındırmazmış. Kızıl kahve rengini veren boya değil kezzapmış. Kezzap firça ile sürüldükten sonra 3 gün bekletilirmiş ( ama Karadenizliler tez canlı olduğu için kolay yolunu bulmuşlar; sürdükten sonra tüpte şöyle bir gezdirdikten sonra da aynı tonu bulurmuş.).
3 günlük, kısa ama dopdolu bir tur oldu. İstanbul' a dönüş...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder