SAYFALARDA NELER VAR?
Başka şapka yok muu? Var... Zeynep ' de...
CONTEMPORAY İSTANBUL' dan birkaç kare, gözüme çarpan tasarımlar ve 2010 JAPONYA YILI... İTÜ' de JAPANESE DESIGN TODAY 100, Tasarım ' da...
KONYA Yolculuğu, BATI KARADENİZ turu SAFRANBOLU, SİNOP ve AMASRA Hep Gezsek ' de...
CONTEMPORAY İSTANBUL' dan birkaç kare, gözüme çarpan tasarımlar ve 2010 JAPONYA YILI... İTÜ' de JAPANESE DESIGN TODAY 100, Tasarım ' da...
KONYA Yolculuğu, BATI KARADENİZ turu SAFRANBOLU, SİNOP ve AMASRA Hep Gezsek ' de...
29 Kasım 2010 Pazartesi
Contemporary İstanbul...
25-28 Kasım 2010 tarihleri arasında CONTEMPORARY İSTANBUL 5. kez İstanbullu' larla buluştu. Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı' nda gerçekleşen Sanat buluşmasına Türkiye' den 43 Galeri katılmış. Toplam 50 milyon TL.' lik eserin 35 milyon TL.' lik kısmı Türk sanatçılara aitmiş. Bu bilgilere heryerde raslayabilirsiniz aslında ama rakamlar ülkem için oldukça gurur verici.
Cumartesi günü ordaydım. Giriş ücretini pahalı (20 TL.), organizasyonun süresini kısa buldum. Trafik ve otopark sorunu yaşayanlar da olmuş tabiki ama benim öyle bir sorunum olmadı.
Çok etkileyici ve cesur eserler vardı. Dinsel ve cinsel konulu objeler gibi. Sevişen heykeller, Arap alfabesi stilizasyonları özellikle dikkatimi çekenler.
Beni her zaman kullanılan farklı malzemeler etkilemiştir. Ya da olağan malzemelerin kullanış farklılıkları. Ne bileyim plexiye basılmış fotoğraflar, çelik malzeme üzerine yapılmış yağlıboya çalışmalar, üç boyutlu kolajlar vs.
Sözkonusu "Sanat "olunca kelimeler anlamsız. 420 sanatçı, 2000 eser... 420 farklı bakış açısı 2000 yorum. Sanat, sanat için mi yoksa toplum için mi? Evet sanat için ama birazda toplum için olsun, bence. Mesaj kaygısı olmasın ama toplumları yükseltsin.
Fotoğraf çekmekten bazı şeyleri kaçırdım malesef. Aslında bir kere daha giderdim, sindirmek için. Neyse... Birkaç görsel Tasarım bölümünde...
16 Kasım 2010 Salı
JULIE & JULIA
Geçen sene Film Festivalinde izlediğim lzzetli bir film JULIE & JULIA. Lezzetli çünkü; farklı zamanlarda yaşamış aşçı olma yolunda iki kadının yaşadıklarını konu alan hoş bir biyografi. Julie Powel' ın romanından uyarlama. Konusu kısaca şöyle; Julia yani Meryl Streep beyinin işi sebebiyle Paris' e yerleşir. Hırs yapıp Cordon Bleu' ya gider. Paralel öykü, günümüzde geçer. Julie yani Amy Adams işinden memnun değildir. Julia' nın hikayesi onu çok etkiler ve Julia'nın yemek kitabındaki tarifleri yapmaya başlar. Bir blog açar. Blogu dikkat çeker vs. Bence izleyiiiin....
13 Kasım 2010 Cumartesi
KAPALIÇARŞI' nın 550 YILLIK ÖYKÜSÜ " 10 ADIMDA KAPALIÇARŞI"...
İstanbul' un finans geçmişine tanık olan, bugün de altın piyasasının kalbinin attığı yer Kapalıçarşı' nın 550 yıllık öyküsünün konu edildiği sergi 8 Kasım' da İş Bankası Müzesi' nde ziyaretçiye açıldı. Sevgili arkadaşım İnci Olgun'un katkıları olmasından da dolayı açılış kokteylindeydik.
Kapalıçarşı' yı çok özel biryere koymuşumdur hep. kapısından girince sanki başka bir boyuta geçmiş gibi hissederim. Esnafı da tam esnaftır. Mutlaka pazarlık yapmalısınız alışveriş yaparken. Her gittiğimde ispanyolca konuşmaya başlarlar bana, Selamun Aleykum dediğimde " Abla bişey lazımmı?" derler:))
Ajanda.tv için bir program çekmiştik Çarşı' da. Bir antikacıya girmiştim. Sanırım adı Özer idi. Avizelere kadar antikaydı. Koleksiyonermiş sahibi. Sadece sergi için olan satılık olmayan parçalar vardı. Kaftanlar, eşarplar, el oyaları... Deli Kızın Yeri' ni bilirsiniz. Abdullah2 ı iki dakika boş bulamadım ki iki sohbe edelim. Küçük bir butik Abdullah. Hamam malzemeleri satar. Sunum, ambalaj, logosu herşeyiyle kurumsal tasarım orası. Neyse Şark Kahvesi' de de bir Türk kahvesi.... Bir dakika ben başka birşey anlatıyordum dağıldım:)
Serginin küratörlüğünü; Kültür Yayınları' ndan çıkan " Çarşı, Pazar, Ticaret ve Kapalıçarşı" adlı kitabın yazarları, Prof. Önder Küçükerman ve Prof. Dr. Kenan Mortan yapmış.
Sergiye, Kapalıçarşı' nın Nuruosmaniye Kapısı gibi bir giriş yapılmış. Kenarlarda cam bölmelerde gümüş- bakır işler, dokumalar, başlıklar, altın hat ve tekzip işleri yeralmış. Sergi, Kapalıçarşı eskizleri, 360 derece görüntüler, kiosk ve gravürlerle de desteklenmiş.
27 Şubat' a kadar ziyaret edilebilir. Detaylı bilgi için MPR Halkla İlişkiler ile iletişime geçebilirsiniz.
Sergi ile aynı katta İş Bankası Müzesini de gezebilirsiniz. Eski gişeleri, banka çalışanları ile ilgili kağıtlar ve bilimum eşyaları görebilirsiniz. Pek nostaljik. Tavsiye ederim.
" LALA, LALA ÇEŞM-İ CİHAN BU MOLA."... 3. GÜN AMASRA
Fatih Sultan Mehmet Amasra' yı görünce bu sözleri. Sultan, Bakacak Tepesi' nden gördüğü manzara karşısında yanında olan Lala' ya " Dünyanın göz bebeği bu mudur, Lala?" der.
Adını Kraliçe Amastris' den alan, bir yarımada iki ada üzerine kurulmuş bir sahil kasabası Amasra. Bu tura gitmek istememin başlıca sebebiydi. O yüzden çok heyecanlıydım. Sabah güzelce kahvaltımızı ettikten sonra biraz zamanımız vardı. Sinop' a veda etmeden sahilde kısa bir yürüyüş yaptık, temiz havayı şöyle ciğerlerimize çektikten sonra yola koyulduk. Dağlrdan, tepelerden, virajlı yollardan sonra BAKACAK TEPESİ' ne vardık.
Amasra' yı tepeden görebiliyorsunuz Bakacak' tan. Küçük de bir pazar kurulmuş; köylüler mahsüllerini, ev yapımı reçellerini satıyorlar. Sonra aşağı iniyoruz. Önce balık ve Amasra' nın meşhur 20 malzemeli salatası... İstikamet Çeşm-i Cihan...
Harika bir manzara eşliğinde yemeğimizi yedikten sonra bir de ballı cevizli yoğurtunun tadına baktık. Ama ekşi tatlı bir arada sanırım bana göre değil.
Sokaklarında dolaştıktan sonra kaleye gittik. Karşımızda Tavşan Adası... Sıra Çekiciler Çarşısında... Eskiden el yapımı ahşap eşyalar falan satılırmış ama Çin Amasra' yı da ele geçirmiş. Koyda küçük bir tekne turundan sonra Devrek' e doğru yol alıyoruz. Uğramamız gereken bir baston atölyesi var. Çelebi Bastonları...
Baston Kızılcık ağacından yapılırmış. Tutacak yeri de manda boynuzundan olurmuş çünkü manda boynuzu mikrop barındırmazmış. Kızıl kahve rengini veren boya değil kezzapmış. Kezzap firça ile sürüldükten sonra 3 gün bekletilirmiş ( ama Karadenizliler tez canlı olduğu için kolay yolunu bulmuşlar; sürdükten sonra tüpte şöyle bir gezdirdikten sonra da aynı tonu bulurmuş.).
3 günlük, kısa ama dopdolu bir tur oldu. İstanbul' a dönüş...
10 Kasım 2010 Çarşamba
SOUTH PARK KARAKTERİ OLMAK İSTER MİSİN?
Hani eskiden kağıt bebekler vardı ya kıyafetleri değişebilen ( belki hala vardır.); işte onun biraz daha komik ve dijital olanı bu bebekler. Üstelik South Park' da. Ten rengine kadar sen karar veriyorsun. Çok eğlenceli. Bir Tıkla South Park'tasın:))
İŞTE BEN.....:)
İŞTE BEN.....:)
9 Kasım 2010 Salı
2. GÜN SİNOP
Sabah erkenden yola çıktık. 4-5 saat yolumuz var. Yaşasın hava bugün açık, pamuk pamuk bulutlar var. Manzara eşliğinde şarkılar, türküler, fıkralar, oyunlar:) Dağlar tepeler. yavaş yavaş çamların üzerinde ve yerlede beyazlar belirmeye başlıyor. Ilgaz Dağı' ndayız. Senenin ilk karını orda gördüm. Taptaze hava ve kar. Ilgaz Dağı ve yol fotoğraflarını ayrıca paylaşacağım. Çok kalamadan devam ediyoruz.Rehberimiz bizi Kastamonu' ya götürdü. Sürpriz oldu çünkü tur dahilinde değil. İzmir işgal edildiğinde Kastamonu' lu kadınlar meydanda toplanıp ayaklanmış. Anılarına heykel dikilmiş Anadolu kadınlarının...
Sinop merkeze gidiyoruz mantı yemeğe. Arkadaş tavsiyesiyle yarısı yoğurtlu yarısı cevizli Sinop mantısı yedik. Güzeeelll... karnımız doydu. Kaleye çıkabiliriz. Sinop tam bir sahil kasabası. Fotoğraflar Hep Gezsek ' te...
Maket kotracılarda Sinop anısı hediyelik eşya alışverişinden sonra Hamsiloz Fiyordu ve Akliman' a gidiyoruz. Tanrııım. Bence burası CENNET. Gün sona ererken gitmemiz daha da güzel oldu. Kızıl gökyüzü, mavi ve yeşil... Aslında Fiyord denilen oluşum buzul bölgelerinde olurmuş. Buzullar erirken karadan da parçalar koparırmış. Şeklen fiyorda benzediği için bu adı almış. Akliman da fiyorda çok yakın. Piknik alanı haline getirilmiş bir koy.
Otelimize gidiyoruz. Akşam mezeler, balıklar, meyve suyu:)) canlı müzik... Hadi bize iyi geceler... Yarın son ve uzun bir gün. Amasra ve Devrek... Oradan İstanbul...
5 Kasım 2010 Cuma
Yeni birşey öğrendim...
Kahramanmaraş' ta dağlardan kar toplanıp üzerine pekmez, bal ve meyva konup yenirmiş. Dondurma yokmuş henüz. Bu tatlının adı da KARSAMBAÇ imiş. Sonra kara sahlep tohumu karıştırmış Kahramanmaraşlı Osman Usta. Bakmış ki kar sakız kıvamına geliyor. Halk da çok beğenmiş. Sonra bu karışıma bir de keçi sütü eklenmiş. Teknoloji gelişince kardan vazgeçilmiş, dondurucular kullanılmaya başlanmış. Keçi sütü + sahlep tohumu + şeker... İşte Meşhur Kahramanmaraş Dondurması... Tadının sırrı sahlep tohumuymuş meğer...
4 Kasım 2010 Perşembe
BATI KARADENİZ... NİHAYET... ÖNCE SAFRANBOLU
Aslında sizinle paylaşmak istediğim Bozcaada, Mardin, Antep fotograflarım vardı. Bir türlü onlara sıra gelemedi. Ama nihayet gidebildiğim Batı Karadeniz' in dumanı üstündeyken anlatayım dedim.
Dogrusu bir bahar daha beklemek istemedim. Başak' çığım da sağolsun hadi gidelim deyince başladık plan yapmaya. Tarih belli 28- 31 Ekim. Arabayla kafamıza göre takılarak mı gitsek yoksa adamakıllı bölgeyi tanıyan bir rehberin peşine mi takılsak? Baktık tur fiyatları uygun. Kendimiz gitsek ayarlamamız gereken bir sürü kalem, zaman da kısıtlı; biz de kendimizi Anıtur' un ellerine teslim ettik. Safranbolu - Sinop - Amasra... Heyecanla topladık çantaları. Şu ara mevsimde zorlanıyor insan çantaya ne koyacağına. Meteoroloji hep yağmur veriyor :( Neyse moral bozmak yok. Belli olmaz böyle şeyler...
28 Ekim akşamı çıktık yola Dolmabahçe' den. Artık tur otobüsleri oradan kalkıyormuş. Deli yağmur ve fırtına var İstanbul' da. Köprüde de kaza olmuş. Neyse biraz trafikten sonra Kadıköy' de asıl aracımıza bindik, artık yoldayız.
Otobüste çoğunluk bayan. 43 kişide 8 erkek kalanı bayan. Sanırım çok komik olacak:))
Yan koltuğumuzdaki, sonradan emekli öğretmen olduğunu öğrendiğimiz bayan, rehberi çağırıp; " Ne kadar az genç var, hep bizim gibi molozları mı topladınız buraya acaba?" diye sorunca tahminimizde haklı çıktık:)
Sabah 6' da Kurşunlu Termal Otel' deydik. 7 buçuk kahvaltı, 8'de Safranbolu' ya yolalmaya başladık. 2 saat sürdü yol. Hava yağmurlu ama çok şiddetli değil. Arada makinayı montuma saklıyorum ama çekebiliyorum:) Maket gibi evler, taş yollar, sanki bir film setinde falanım. Biraz gezdik sonra Yemeniciler Arastası' nda ( hediyelik eşyaların satıldığı çarşı) serbest zaman. Türk kahvesi zamanı. Arasta' nın ortasında otantik bir yerde dut şerbetleri eşliğinde bakır cezvelerle geldi kahvelerimiz. Sonra kent müzesi, çamaşırhane ve sokaklar gezildikten sonra öğle yemeği saati. Yine otantik bir yer; ayran ve bükme. Bükme bir çeşit pide, içinde kıyma ve pazı var.
Sırada Sipahioğlu Konağı... Sahipleri konağı gezi evi haline getirmişler. Turistlere Safranbolu Evi' ni anlatıyor bizzat kendisi.
Bugün otel olarak hizmet veren Cinci Han da gezildikten sonra sıra alışverişte. Lokum almadan eve dönecek değiliz. Safrantat' a giriyoruz. Üst kata alıyorlar bizi. Sedirlerle çevrili koca bir mekan. Oturuyoruz, sanki misafirlikteyiz gibi kolonya, çay ve lokum ikram ediliyor. Projeksiyonda Safranbolu belgeseli izliyoruz. Bu hizmet çok hoşuma gitti doğrusu:) Sonra otele dönüş.
Akşam müzik eşliğinde yemek. Ama çok yoruldık. Zaten yolda da hiç uyumadım. Lobide bir kahveden sonra uyumaya... Termal olduğu için yerden ısıtmalı odalar. Biraz fazla sıcak... Neyse... Biz yarın Sinop' a gidiyoruz. Erken kalkacağız. Yarın akşam Sinop' ta konaklayacağız. 4 saat yol ama olsun sarı, yeşil ve inşalllah mavi gökyüzünü seyrederek yol alacağız. Ilgaz Dağına da uğrayacakmışız. Kar vardır, supper. Bir de turda olmamasına rağmen rehberimiz bize sürpriz yaptı; Kastamonu' ya da girecekmişiz. Yaşasın, harika bir gün olacak. Sinop' ta mantı yiyeceğiz, akşam da balık; arkadaşlarım öyle dedi:)
Devamı? Sonra:) Peki fotoğraf? O kadar çok ki ama gelecek... Önce Safranbolu...
Dogrusu bir bahar daha beklemek istemedim. Başak' çığım da sağolsun hadi gidelim deyince başladık plan yapmaya. Tarih belli 28- 31 Ekim. Arabayla kafamıza göre takılarak mı gitsek yoksa adamakıllı bölgeyi tanıyan bir rehberin peşine mi takılsak? Baktık tur fiyatları uygun. Kendimiz gitsek ayarlamamız gereken bir sürü kalem, zaman da kısıtlı; biz de kendimizi Anıtur' un ellerine teslim ettik. Safranbolu - Sinop - Amasra... Heyecanla topladık çantaları. Şu ara mevsimde zorlanıyor insan çantaya ne koyacağına. Meteoroloji hep yağmur veriyor :( Neyse moral bozmak yok. Belli olmaz böyle şeyler...
28 Ekim akşamı çıktık yola Dolmabahçe' den. Artık tur otobüsleri oradan kalkıyormuş. Deli yağmur ve fırtına var İstanbul' da. Köprüde de kaza olmuş. Neyse biraz trafikten sonra Kadıköy' de asıl aracımıza bindik, artık yoldayız.
Otobüste çoğunluk bayan. 43 kişide 8 erkek kalanı bayan. Sanırım çok komik olacak:))
Yan koltuğumuzdaki, sonradan emekli öğretmen olduğunu öğrendiğimiz bayan, rehberi çağırıp; " Ne kadar az genç var, hep bizim gibi molozları mı topladınız buraya acaba?" diye sorunca tahminimizde haklı çıktık:)
Sabah 6' da Kurşunlu Termal Otel' deydik. 7 buçuk kahvaltı, 8'de Safranbolu' ya yolalmaya başladık. 2 saat sürdü yol. Hava yağmurlu ama çok şiddetli değil. Arada makinayı montuma saklıyorum ama çekebiliyorum:) Maket gibi evler, taş yollar, sanki bir film setinde falanım. Biraz gezdik sonra Yemeniciler Arastası' nda ( hediyelik eşyaların satıldığı çarşı) serbest zaman. Türk kahvesi zamanı. Arasta' nın ortasında otantik bir yerde dut şerbetleri eşliğinde bakır cezvelerle geldi kahvelerimiz. Sonra kent müzesi, çamaşırhane ve sokaklar gezildikten sonra öğle yemeği saati. Yine otantik bir yer; ayran ve bükme. Bükme bir çeşit pide, içinde kıyma ve pazı var.
Sırada Sipahioğlu Konağı... Sahipleri konağı gezi evi haline getirmişler. Turistlere Safranbolu Evi' ni anlatıyor bizzat kendisi.
Bugün otel olarak hizmet veren Cinci Han da gezildikten sonra sıra alışverişte. Lokum almadan eve dönecek değiliz. Safrantat' a giriyoruz. Üst kata alıyorlar bizi. Sedirlerle çevrili koca bir mekan. Oturuyoruz, sanki misafirlikteyiz gibi kolonya, çay ve lokum ikram ediliyor. Projeksiyonda Safranbolu belgeseli izliyoruz. Bu hizmet çok hoşuma gitti doğrusu:) Sonra otele dönüş.
Akşam müzik eşliğinde yemek. Ama çok yoruldık. Zaten yolda da hiç uyumadım. Lobide bir kahveden sonra uyumaya... Termal olduğu için yerden ısıtmalı odalar. Biraz fazla sıcak... Neyse... Biz yarın Sinop' a gidiyoruz. Erken kalkacağız. Yarın akşam Sinop' ta konaklayacağız. 4 saat yol ama olsun sarı, yeşil ve inşalllah mavi gökyüzünü seyrederek yol alacağız. Ilgaz Dağına da uğrayacakmışız. Kar vardır, supper. Bir de turda olmamasına rağmen rehberimiz bize sürpriz yaptı; Kastamonu' ya da girecekmişiz. Yaşasın, harika bir gün olacak. Sinop' ta mantı yiyeceğiz, akşam da balık; arkadaşlarım öyle dedi:)
Devamı? Sonra:) Peki fotoğraf? O kadar çok ki ama gelecek... Önce Safranbolu...
AJANDA.TV... KÜLTÜR-SANAT ADINA HERŞEY...
Aslında pekçoğunuz biliyordur ama ben de bir üzerinden geçeyim... Dostum olur kendisi. Vizyona hangi filmler girmiş biiir bir anlatır. Uzun zamandır tiyatroya gimedim derim; ondan da haberi vardır. Koca İstanbul, mutlaka bir festival vardır. Ya da ne biliyim müze, sergi falan beni hiiç yormaz listeyi döker önüme. Bu kadarla da bitmiyor. Kendi bünyesinde programları var. Fotograf, kitap gibi görsel ve yazın dünyasından haberler alabilirsiniz. Tasarım adına ilginç şeyler öğrenebilirsiniz. Nitekim az sonra göreceğiniz çılgın ayakkabı tasarımları haberini dostumdan ödünç aldım. Teşekkür ederim:))
Nerde kalmıştık? TÜYAP KİTAP FUARI' nı duymayan kalmadı heralde.
Peki duydunuz mu İFSAK 22. FOTOĞRAF GÜNLERİ başlamış? Şöyle özet geçeyim:
2 Kasım- 12 Aralık tarihleri arasında devam edecek Bienal tadında bir etkinlik. İFSAK, Taksim Cumhuriyet Sanat galerisi ve Taksim metro yürüyen bantlarda takip edebilirsiniz sergileri ve aktiviteleri. Mesela yürüyen bantlardaki sergiler çok keyifli. Sema Özevin'in " Bir emeğin Öyküsü PİŞMANİYE "; Ortaköy Zübeyde Hanım Kız Meslek Lisesi ve Beyoğlu Dilnihat Özyeğin Anadolu Lisesi öğrencilerinin çalışmaları sergileniyor.
Detaylı bilgiler İFSAK ve AJANDA.TV 'de.... Takip edin derim.
Nerde kalmıştık? TÜYAP KİTAP FUARI' nı duymayan kalmadı heralde.
Peki duydunuz mu İFSAK 22. FOTOĞRAF GÜNLERİ başlamış? Şöyle özet geçeyim:
2 Kasım- 12 Aralık tarihleri arasında devam edecek Bienal tadında bir etkinlik. İFSAK, Taksim Cumhuriyet Sanat galerisi ve Taksim metro yürüyen bantlarda takip edebilirsiniz sergileri ve aktiviteleri. Mesela yürüyen bantlardaki sergiler çok keyifli. Sema Özevin'in " Bir emeğin Öyküsü PİŞMANİYE "; Ortaköy Zübeyde Hanım Kız Meslek Lisesi ve Beyoğlu Dilnihat Özyeğin Anadolu Lisesi öğrencilerinin çalışmaları sergileniyor.
Detaylı bilgiler İFSAK ve AJANDA.TV 'de.... Takip edin derim.
WEARABLE SCULPTURE - GİYİLEBİLİR HEYKELLER
Başlığın sahibi KOBİ LEVİ... Kendisi dünyanın pekçok yerinde ayakkabı tasarımı yapmış çılgın bir tasarımcı. Levi, ayakkabıyı kendi tuvali olarak tanımlıyor. Tasarımlarını yaparken önce bir dürtüyle yola çıktığını, sonrasında kafasındaki imajla ayakkabı formunu birleştirdiğini söylüyor. Ortaya çıkan "Giyilebilir Heykel" i komik ama özgün ve kendi başına yaşayan bir varlık olarak nitelendiriyor. Bir diğer güzellikse hepsinin el yapımı olması. İşte birkaç örnek...
Daha fazlası Ajanda.tv ' de...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)